Sayfalar

23 Ağustos 2010 Pazartesi

körfezdeki dalgın suya bir bak


http://www.dailymotion.com/video/xeh2p4_korfezdeki-dalgn-suya-alp-arslan_music

Nihavend Beste : Osman Nihat Akın

Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını, her rengini, her şiirini hazdan.
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!


YAHYA KEMAL BEYATLI

17 Ağustos 2010 Salı

ta...ta..tata..tatata...


"üreme bezleriniz denk düşmüş trompet çalıyor"
...daha nasıl anlatsam ki herkes kendi sesini duyar ancak bağırınca:)
kimsenin kimseyi doğru düzgün dinlemediği, dinlese de anlamadığı
çünkü herkesin kendi etekleri ateş içinde bir sınavdayız.
başkasının mutluluğunu kıskanmak yerine birlikte sevinmeyi öğrensek,
öteki'nin üzüntüsünü paylaşıp anlayışla dinlesek çok mu zor?
böylece zamansız ve akorsuz trompet sesleri giderek azalır belki...

13 Ağustos 2010 Cuma

Yaz Günü




18. SONE

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararır da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir...

William Shakespeare ( 1564 - 1616 )


Çeviren : Talat Sait Halman

10 Ağustos 2010 Salı

Atık Değer

Birey sisteme yararlı olmuyorsa sistem de ona yaramaz,
o zaman birey sistem için atık mıdır?
imalat hatası mıdır?
bir artı değer-sizlik midir?

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Var mısın? Yok musun?




Son zamanlarda hiç bir arkadaşınızı işyerinden telefonla aradınız mı?
oldum olası sevmem işyerinde eş dost ziyareti ve telefonlaşmalarını, hele msn veya benzeri haberleşmelerin yeri hiç değildir. Ne de olsa eski toprağım, benzer küflenmiş tabularım hoş görülebilir.
Ancak son zamanlarda telefondaki arkadaşınızın bastırılmış, kıstırılmış, engellenmiş soluksuz nefesini duyunca moraliniz bozulabilir. Çünkü çalışanların işlerinden atılma korkusuyla bin türlü işkenceye katlandıkları ve seslerinin kısıldığı dönemdeyiz. Elbette işsiz kaldıktan sonra da sesini yükseltmemek için her türlü iç , dış ve mahalle baskısını yaşama tehlikesi de var.
Bu sessizliğe isyan acaba toplumun ezik bir kesitini KUTU KUTU PENSE mantığında yarışmalarla yarıştırarak kitleleri uyutmak olabilir mi?
Televizyonlardaki nefes kesen her yarışmanın ardında KUZULARIN SESSİZLİĞİ yatmıyor mu?
Bence şöyle formatta bir yarışma herşeyi çözebilir : Yarışmacının açtığı kutulardan rakamlar yerine , açtıkça kaybettiği ONUR, ŞEREF, İTİBAR, AŞK, AİLE gibi kavramlar çıkabilirdi. Günümüzde çok da kıymeti harbiyesi olmayan bu değerleri gerçekten kaybedebilirdi.
Ne diyelim, kumarın iyisi kötüsü olmaz.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

yaz yangını


Bu kadar sıcağını görmemiştim, ne gece ne de gündüz nefes alınmıyor İstanbul'da.
Gece balkonda otururken bir motosiklet iki araba arasında ezildiğinde,
ambulansa geçit vermeyen gece trafiğinden utandım.
Sürücülerin araba sürerken bir canavar olduğuna iyice inanıyorum artık.
Kıyıdaki parklara hücum ediyor halk, battaniyeler üstünde çay demleyerek akşamı karşılıyor.
Rüzgarın bir nebzesini bile kaçırmıyor insanlar binalar arasında kalan gölgeli çay bahçelerinde.
Bu yaz daha önceki hiç bir yaza benzemiyor.