“Bugün Pazar” şiiri 1938’de Ankara Merkez Komutanlığı
Cezaevi’nde yazılmış. O günlerde Nâzım Hikmet’in cebinde
olan küçük bir not defterinde bu şiirin ilk çalışmaları var.
şairin el yazısıyla :
Bugün ilk defa güneşe çıkardılar beni.
Ve ben ömrümde ilk defa güneşin benden bu kadar uzak
gökyüzünün bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı beyaz duvara.
Birdenbire tuhaf bir hatıra :
deniz.
Ve işin en aşağılık tarafı şu ki yavrum
galiba yalnızlığa alışıyorum.
Artık
bana kâfi geliyor zaman zaman
yerimden kımıldanmadan
bir (okunamadı)
bir de bir kutu kibrit, bir paket cıgara
sonra bir de bıyıklarımı çiğneyerek
düşmek dalgalara.
Nâzım Hikmet bu şiirde önce bazı sözcüklerin üstünü çizmiş, bir iki değişiklik yapmış, sonra “deniz” sözcüğüne kadar olan bölümün üstüne birbirine paralel üç çapraz çizgi çekmiş. Zaten şiirin ordan yukarsı başka kalemle, aşağısı başka kalemle yazılmış.
Şiirin daha gelişmiş bir biçimi :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.
dayadım sırtımı duvara.
Toprak, güneş ve ben.
Ve ben artık hiçbir şeyi
hattâ seni bile düşünmezken
takıldı birdenbire gözüm
birbiri ardınca bozkırın ufkundan sökülüp
ağır beyaz yelkenler gibi gelen bulutlara.
Bu anda bir hatıra :
deniz.
Hürriyeti, ışıltısı, kokusu.
Bu şiirin de “Toprak, güneş ve ben” dizesine kadar olan
bölümü birbirine paralel altı çapraz çizgiyle çizilmiş, ondan
aşağısı çerçeve içine alınmış. Sola doğru dört sayfa ötede oldukça gelişmiş bir biçim :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
ne baş aşağı, ne baş yukarı.
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Sade toprak, güneş ve ben.
Bu anda yeter bana bu kadarı
bahtiyarım.
Nâzım Hikmet şiirin onuncu dizesi ile on üçüncü dizesini, bir de “sade” sözcüğünün üstünü çizmiş. Böylece de son biçimine oldukça yaklaşmış.
Silinen yerleri çıkarıp okuyalım :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben.
Bahtiyarım.
Nâzım Hikmet’in not defterinde bu şiirin başka taslağı yok. Kurtuluştan Sonrakiler adlı antolojide basılıp okur önüne basılı olarak ilk çıkışı ise şöyle :
Bugün Pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa
gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygı ile toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı beyaz duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım.
Görüldüğü gibi, en önemli değişiklikler üçüncü dizenin ikiye
bölünmesi, bir de “Dayadım sırtımı duvara” dizesine “beyaz”
sözcüğünün eklenmesi.
Nâzım Hikmet
Dört Hapisaneden adlı kitabını hazırlarken
bu şiiri “Ankara” bölümüne almış. Tıpatıp şöyle* :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder